Bir seri cinayet şebekesi gibi çalışan çalışma rejiminin ortaya çıkardığı iş cinayetleri haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Her gün tekil ölümler ve sakatlanmalar yaşanırken, ülke gündemine sadece rakamların onluk dilimlere ulaştığı toplu cinayetler yansıyor.
Ekim ayının başında daha Eylül ayında yaşanan iş cinayetlerinin yansımaları konuşulurken Konya Ermenek’ten halen cesetlerine bile ulaşılamayan 18 maden işçisinin haberi geldi. Diğerlerinde olduğu gibi “ihmaller” ve “gözardı etmeler” zinciri devletten sermayeye kadar uzanıyordu. Bu durum Hükümet tarafından medya aracılığı ile “bertaraf ” edilmeye çalışılırken katliam gibi bir haber de Isparta’nın Yalvaç ilçesinden geldi. Tarım işçilerini istiflenmiş halde taşıyan midibüs “kaza” yaptı. 17 kişi (2’si dışında hepsi kadın) öldü, 28 kişi de yaralandı.
Kâr artar ölü artar, ölü artar kâr artar
Eğlenceli bir tekerleme gibi gözüken başlık aslında kapitalist sistemin ana düzeneklerinden birisini, eğlence değil ölüm üreten yapısını anlatıyor. İnsan hayatını maliyet, sağlığını girdi olarak hesaplayan kapitalist sistemin varlık koşulu daha fazla kâr. Kapitalizmin kâra dayalı yapısının sonucu olan ölümler için “fıtratında var” ifadesi ülkemizdeki kapitalist sistemin siyasal sürdürücüsü AKP’nin şefi tarafından boşa dillendirilmedi.
Aslında iş cinayetlerinin “kapitalizmin fıtratında” olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Kimi zaman işçilerin “cahilliği”, kimi zaman dikkatsizlik, kimi zaman da kader diyorlar. Oysa “cahil” bırakan sizsiniz, saatler süren mesailerle uykusuz bırakıp “dikkatsiz” kılan da. Ve kader dediğiniz “maliyetler”. Çünkü basit bir hesap var ortada: İş güvenliği (işçinin canının korunması) için alınan her önlem, “maliyet”i arttırıyor ve patronun kârını azaltıyor. “Kapitalizmin fıtratı” sürekli daha fazla kâr elde etmekse (kuşkusuz öyledir), daha fazla kâr için, mümkün olduğunca
“maliyet”in düşürülmesi, yani daha fazla işçinin ölmesi, sakat kalması bu düzenin “normal” seyridir. Ta ki işçiler bunun bilincine vararak bu düzeni bozana kadar…
AKP özelleştirme, taşeronlaştırma, ücretlerin düşürülmesi, iş güvenliği önlemlerinin hiçe sayılması, işgününün ve saatlerinin uzatılması, çalışma temposunun arttırılması gibi bir çalışma rejimini dayatıyor emekçilere. Uygulayıcısı olduğu neo-liberal ekonomik model işçi sınıfının amansızca sömürülmesine ve burjuvazinin alabildiğine semirtilmesine dayanıyor. Uyguladığı programlar ile finans kapitalin büyümesini temel önceliği olarak belirleyen AKP bu büyümenin hızını arttırmak için işçilerin elindeki tüm haklarla birlikte güvenlik önlemlerini ve denetimleri de askıya almış halde. Özelleştirme ve taşeronlaştırmalar ardından ciddi bir artış yaşayan iş kazalarının sonuçları katliam boyutlarına varmış halde. AKP’nin hükümet olmasının üzerinden tam 12 yıl geçti. Bu 12 yıl boyunca sürekli ivmesi artan bir iş cinayetleri tablosu ile karşı karşıyayız.
2002 yılının son iki ayında 146 işçi, 2003’te 811 işçi, 2004’te 843 işçi, 2005’te 1096 işçi, 2006’da 1601 işçi, 2007’de 1044 işçi, 2008’de 866 işçi, 2009’da 1171 işçi, 2010’da 1454 işçi, 2011’de 1710 işçi, 2012’de 878 işçi, 2013’te 1235 işçi, 2014’ün ilk on ayında ise 1600 işçi can verdi… Yani AKP’li 12 yılda en az 14 bin 455 işçi yaşamını yitirdi…
İş kazalarında dünyada üçüncü, Avrupa’da birinci ülke konumuna yerleşen Türkiye, kömür madenlerinde “kaza” ve ölüm oranlarında meşhur Çin’i bile geride bırakarak dünyada birinci sıraya oturmuş durumda. Araya bir not olarak Çin’den getirilen ücretleri “ucuz” maden işçilerinin maruz kaldığı iş kazaları da belirgin bir şekilde göze çarpmaktadır.
Türkiye iş cinayetleriyle “büyüyor”
İster Soma ister Ermenek madenlerine bakalım. İnşaatlarda her gün önlem alınmadığı için “düştü” denilenlere bakalım. Ya da tarla mahsulü gibi traktör kasalarında, minibüslerde istiflenerek taşınan mevsimlik işçilerinin “trafik kazası” kapsamında değerlendirilen iş cinayetlerine… Bunlarla büyüyor Türkiye işte. Ve yeni Türkiye dediğiniz, bir avuç sömürücünün ve ondan nemalanan çevre çeper tabakasının dışındaki milyonların sakat kalması, ölmesi hastalanması üzerine inşa ediliyor. Evet, böyle büyüyen bir Türkiye’nin karşısındayız.
Ekonominizin çarklarını bir bir kıracağız. Çünkü sizin çarklarınızın arasında yediden yetmişe her yaştan, her cinsten, dinden, ulustan milyonlarca işçinin kanı ve kemiği var. İşçilerin ciğerlerini kurutan tozlarınız, doğayı talan ve yok eden üretimleriniz var.